Bırakan İskilipli Alimlerisamveri.org/pdfdrg/D058452/1998/1998_ASKARM.pdf · 2015-09-08 ·...

23
TÜRKIYE DIYANET VAKFI YAYIN L ARI/264 Türk Kültüründe iz Alimler (Sempozyum: 23-25 1997 • Yayma Yrd. Doç. Dr. Mevlüt ANKARA 1998

Transcript of Bırakan İskilipli Alimlerisamveri.org/pdfdrg/D058452/1998/1998_ASKARM.pdf · 2015-09-08 ·...

TÜRKIYE DIYANET VAKFI YAYIN LARI/264

Türk Kültüründe iz Bırakan

İskilipli Alimler (Sempozyum: 23-25 Mayıs 1997 • İsldlip)

Yayma Hazırlayan Yrd. Doç. Dr. Mevlüt Uyanık

ANKARA

1998

3. Şeyh Muhyiddin Muhwnmed b. Mustafa el-İskilibi (Şeyh Yavsi), Hayatı, Eserleri ve Varidat Şerhi Adlı Eseri Üzerine

Dr. Mustafa AŞKAR

"Türk İslcimlığı tarihte ve günümüzde iki düzeyde devam edegelmiştir. Bunlardan biri medreseler ve ulemd sınifı diğeri ise kitlelerin popüler. mistik sezgisel anlayışa dayalı tasauvuj anlayış ıdır."

Bemard Lewis

Pek değerli Hocalarım. kıymetli meslektaşlarım. değerli İskilipliler ve muhterem hazirun, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, tüccar hep Kayseri'den çıkar; ama, ben, Konyalı olarak, Hocam da Konyalı, bir pazarlıkla başlıyorum; Mustafa Kara Hocamdan üç dakika kaldı ve ayrıca, ben, sempozyuma bir kitap hazırladım, bunu da kendimin hak ettiğini zannederek 23 dakikalık bir konuşma yapmak için Hocamdan müsaade alıyorum.

Ben, o üç dakikada kısa bir anekdot anlatacağım. Saat 9.5'tan beri il­mi bir atmosferle gidiyoruz. biraz hava tatlansın, değişik bir boyuta çekme­yi düşündüm, konuyla ilgili kısacık iki dakikalık bir şey anlatıp, konuma gi­receğim.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü Hocalarımızdan Doç.Dr. Bahattin Coşkun, Ankara'da meskun; Amerika'da doktora yapıyorum diyor. konuyla ilgili bir olay, daha önce belki anlatıldı. Kaymakam Bey'in tebessü­münden anlıyorum; ama, yeniden anlatmış olalım. Hocamız, doktora yapar­ken, çok kalabalık bir yer, omuzuma bir el dokundu, geriye döndüm, tipik bir Amerikalı, tipoloj i var ya, ırklar arası, etnik olarak ve adamın ingilizeesi de tam Amerikan ingilizcesi, r'yi falaı:ı da güzel yuvarlıyor. Sayın Hoca da. Artvinli. bakın, espri oradan başlıyor. adama dönüp bakınca. İngilizce özür dilerim dedikten sonra, bana, o kalabalığın içerisinde laz mısın da deyiver­mesin mi? Şimdi, ben şaşırdım, Amerikan ingilizcesinden KaradeniZ Türk­çesine. Yahu siz kimsiniz dedim. Peki, ben kendimi tarutmadan önce, benim kim olduğumu ve benim seni nasıl tanıdığıını bir sor bakalım diyor. Diyor ki, o gün hava yağışlıymış, adam demişki, Prof. Miker'rruş o omzuna dün­yada tek etnik zeka yağmurdan sonra şemsiyesini boynuna asar demiş, eli­ml bir attım, şemsiye boynumda, Karadenizde sordum, Karadenizlilerin hepsi boyunan asarınış, ben Konyalıyım, kemere asabUirim; ama. burayı düşünemem; bu, Karadeniz insarıının zekasıymış. Biz, herkesi çok seviyo-

193

'

ruz. Espri bir tarafa, adama diyor kl, Hocam "beni nasıl tanıdın". "Ben, se­kiz sene KaradeniZ Türkleri, lazları diye b ir doktora çalıştım" diyor. Dokto­ra kitaplarını getirdik; tabii, Amerikalılar bizim altımızı oymak için çalışır­

lar bir espri ve gerçek. "O kitabın yazanyım" dedi ve ben şunu söylüyorum. bilim. gerçekten büyük bir ışıktır ve bir Amerikalıya sizin etnik yapınızı ve Artvinli oldu~unuzu da tanıtır. ·

Bu girişten sonra. ben, hemen, Şeyh Yavsi Hazretlerinin huzurunda ko­nuşmanın, onun manevi huzurun da konuşmarıın zorlu~unu biliyorum; af­fınıza sı~ınarak, konumu anlatmaya çalışaca~.

Her İskilipllnin; bu aş~ı mahalle diyor eski kitaplarda, Evliya Çelebi'de. Hepinizin bildi~i gibi, oradan geçerken, kardeşlerimizin, annelerimizin Fati­ha okuyarak geçti~i ve benim incelemelerime göre, İstanbul'daki Beykoz Te­pesindeki Şeyh Yavsi, Eyyüb el-Ensari, Hazreti Mevlana ve Şeyh Şaban-ı Veli, Hacı Bayram'dan sonra, ilk ona, ziyaretçi potansiyeli açısından bu çok ciddi bir olaydır bu, ziyaret çeken bir şahsiyettir. Bu büyük zat hakkında, sizlere, inşallah bilgi vermeye çalışaca~ım.

Meseleyi tarihi boyutuyla ele almayaca~ım; çünkü, de~erli Prof.Dr. Mustafa Kara Hacarn 15 inci Yüzyıl tasavvuf anlayışını, adeta, usta bir şe­kilde, çok güzel net bir halde önümüze bir maket gibi koyuverdi, onun için, Hocazr.ıa teşekkür ediyorum, benimişimi de kolaylaştırdı; çünkü, ben, işin o yüzyılın tarikat anlayışını. tasavvuf anlayışını anlatmayaca~ım. onu din­lediniz.

Şimdi, ben. do~rudan, Şeyh Yavsi'nin hayatıyla başlamak istiyorum; ta­rih sahnesine çıkarmayı düşünüyorum. Gerçekten, eger, bir yerde, Türk in­sarıının İslam'ı , Müslümanlıgı konuşuluyorsa, siz, olaya tasavvuf pencere­sinden bakmak zorundasınız; yani, Hocarıın alanı tasawuf oldu~u için söy­lemiyor, Batılı ve Dogulu bütün bilimadamları kabul ediyor, siz, medyadaki tasavvufların ve tarikatların kirletildi~ine bakmayın. Tasavvuf ve tarikatlar, gerçekten, hala. Türk toplumunun maneviyatını, ruhbaniyatını canlı tutan bir disiplindir ve biz bunu, akademik olarak, hocalarımızın huzurunda, on­ların da bildi~i gibi ispat edebiliriz; yani, bazı kirlenmeler bizi aldatmasın.

Yüzyıllardır. Osmangazi'den beri. Selçuklu'dan beri, bu milletin mayasında tasavvuf, gönül İslam'ı vardır. Bu tartışılmaz, bu kabul edilen ilmi bir ger­çektir.

GİRİŞ

Gerçekten bir yerde Türk insanının İslam anlayışından bahsediliyorsa, mutlaka kalp, gönül merkezli tasavvuf anlayışı karşımıza çıkmaktadır. Ta­rih boyunca bu milletin din anlayışı. d okusunu sevgi ve hoşgörünün oluş­

turdu~u gönül isıarnı diyebilece~imiz tasavvuf olmuştur.

194

·--"'!'.r

_,

Tarih boyunca unutulmayan, diğer bir ifadeyle ölmeden önce ölme sır­rına erip. isimleri .sonsuzlaşanlar, genellikle kendilerine Allah'ın dostları de­nilen. mutasavvıflar olmuşlardır. Onlar, ülkeler sultanı olmak yerine gönül­ler sultanı olmayı tercih etmişlerdir. Bu zatlar, inançları gereği sonsuz ve baki olanı. geçiçi olana yeğlemiş, sadece türbelerde değil, kendilerini seven­lerin gönüllerinde yüzyıllarca yaşayagelmişlerdir. Cenab-ı Hak'kın vadettiği gibi O. kendini sevenleri tüm kainata sevdirmiş, onlara balışettiği kozmik dille tüm varlıklara halife olduklarını ispat ettirmiştir.

Bir araştırmacının da ifade ettiği gibinı, tarihte gönüller fethedenlerin etkileri çağ açıp kapayanlardan, devlet kuranlardan daha çok ve daha sü­rekli olmuştur. Bugün bir Emevi, bir Abbasl, bir Selçuklu, bir Osmanlı yok­tur ama bir Bayrami, bir Nakşibendi. bir Kadiri, bir Rıfai vardır. Kıyamete kadar da varolacaktır. Belli bir zaman ve mekan dilimi .ile kayıtlı sultanlık ile çağlar üstü ve her iki dünyada da geçerli oları sultanlık kıyas bile edile­mez. Ama her ikisini de birleştirenierin ardından da kimsenin yetişemeye­ceği bir hakikattir.

İşte Şeyh Yavsi, yukarıdan beri ifade etmeye çalıştığımız gönül sultanlı­ğını seçmiş, Osmanlı döneminde en yüksek düzeyde dini ilimleri ikmal et­tikten sonra, tasavvuf yoluna girerek, baki olanı fani olana tercih etmiştir. Bu sebeple Allah da onun adını kalıcı kılmıştır. Bugün burada, yüzlerce in­sanın bulunduğu bu toplulukta onlardan bahsediliyor olması ve hemen her İskiliplinin yoldan geçerken fatiha okuması, dışardan gelen ziyaretçilerin özellikle ziyaret etmeleri, bunun en büyük şahidi olsa gerektir.

I. DÖNEMİN TASAVVUFİ YAPISINA BİR BAKlŞ

A- Bu Dönemdeki Siyasi, İlmi, Tasavvufi Anlayış

ı. Siyasi Dunım

Mutasavvıfımız Şeyh Yavsi'nin yaşadığı dönem, -Onun en erken ~59 1 1454 tarihinde doğduğu ve 9201 1514'de vefat ettiği gözönüne alınırsa­Osmanlı Devletinin siyasi ve çoğrafi yönden yükselmeye başladığı döneme rastlar. Bu durumda Şeyh Yavsi üç Osmanlı Sultanının hüküm sürdüğü bir devrede yaşamıştır. Bu Osmanlı Sultanlarının saltanat süreleri sırayla şöy­ledir: Fatih Sultan Mehmed (1451-1481), Il. Bayezid (1481!1512), I. Selim (1512-1520)121

(1) Boydak. Hamdi. "Tasavvufun Siyasi Yönü", Yeni Dünya, (Aylık İlmi. Fikri Aktüel Dergi). Yıl I. Sayı ll. Agustos 1994. s. 23.

(2) Katib Çelebi, Takvimü:'t-Tevarih. BEEK (Genel Kitaplar), no: 121. vv. 45-47; Ayvansarayi. Hüseyin, Vejeyô.t-ı Seliitin ve Meşô.hir-i Ricdl. haz. Fahri Ç. Derin. (EF Matbaasıl İstanbul 1978. ss. 2-3.

195

Buradan da anlaşılacagı gibi, Şeyh Yavsl. Osmanlı devletinin en muh­teşem günlerinde yaşama şansına sahib olmuştur. Tarih teriminojisiyle o, Osmanlı'nın tam anlamıyla ''Yükşeliş Dönemi"nde yaşamıştır. Bu dönemin hemen akla gelen en önemli olayı İstanbul'un Fethi (857 1 1453) olsa gerek­tir131. Yine aynı padişahın döneminde Sırbistan, Bo;5na-Hersek,Trabzon. Ka­raman Beyliği başta olmak üzere bir çok fetihler yapılmış, Uzun Hasan me­selesi Otluk Belt (878/1473)'nde halledilıniştir141.

Fatih Sultan Mehmed'in bu başarılı döneminden sonra U. Bayezid-Cem çatışması Osmanlıyı bir müddet meşgul etmiş151, bir kargaşa dönemi yaşat­mıştır. Bu arada Bayezid-i Veli diye de arıılan bu yumuşak padi.şah zama­nında Şii-Safevi kaynaklı Şah İsmail hareketi Osmanlı Devletininin sınırla­rına tecavüz ederek ve Anadolu'da bazı gruplan organiZe ederek Osmanlı'ya karşı isyanlar çıkarttırarak, uzun yıllar meşgul edeı-161•

II. Bayezid Dönemindeki Osmanlı'nın siyasi yöndeki yavaşlaması oglu Yavuz Selim'in tahta el koymasıyla sona erer171• Bu şekilde tahta geçen Ya­vuz Sultan Selim işe tahta göz diken şeh.zadeleri ortadan kaldırarak işe baş-

., lar. Hemen arkasından yıllardır Osmanlı'yı meşgul eden adeta bir çıban ha­lini almış Şah İsmail'i Çaldıran (920 /15 14 )'da agır bir zayiat verdirerek, bu meseleyi bir süre için halleder181

• Bizim için işin ilginç tarafı bu savaşın or­taya çıktıgı aynı yıl Şeyh Yavsi hazretleri vefat etmiş olmasıdır. Bu şekilde Yavuz Sultan Selim'in akılcı ve sert siyaSetiyle Osmanlı'nın bir çok proble­mi çözmüş. Mısır'ı fethetmiş (922!15 1 7) ve çıkan Celali isyanlarını (1000/1592) bastırarak191 Osmanlı Devleti'nin o dönem için rahatlamasını saglamıştır.

. ·

Görüldügü gibi II. Bayezid dönemini hariç tutars~ Osmanlı Devleti bu padişahlar zamanında en geniş sınırlarına erişmiş. siyasi yönden başarılar elde etmiştir. İşte mutasavvıfımız Şeyh Yavsi. böylesine hem siyasi hemde çografi yönden Osmanlınırı en başarılı ve geniş topraklara sahip oldugu bir dönemde yaşamıştır .

(3) İstanbul'un fethi Için özellikle bkz. Aşıkpaşa-zci.de, TevArih-i Ali Osman. (Matbaa-i Amire) İstanbul 1332: Ali. Künhü'l-Ahbar, c. V. (Daru't-Tıbaati'l-Amire) istanbul 1277. ss. 249· 280; Hoca Sadedcün Efendi. Tı!l.cü't-Tevarlh. c. II. haz. İ. Parmaksızogıu. (KB Yayınlani An· kara 1992. ss. 258-310.

(4) Mustafa Nuri Paşa. Netaicü'l-Vukuô.t haz. Neşet Çagatay. c. I-11. (TTK Basımevi) Ankara 1979, ss. 44-49: Ayrıca Fatih Dönemi iç ve dış siyasi faaliyetler için bkz. Selahattin Tan­sel. Osmanlı Kaynaklarına G6re Fatih Sultan Mehmed'ln Siyasi ve Askeri Faaliyeti. (TTK Ba­sunevi) Ankara ı 953.

(5) Solak-zade Mehmed Hemdemi Çelebi. Solak-Zade Tarihi, haz. Vahit Çabuk. c. I. (KB Yayın­lan) Ankara 1992, ss. 370-376.

(6! Selahattin TanseL Sultan n. Bayeıid'in Siyasi Hayatı. !ME Basımevil İstanbul 1966. ss. 227-257.

(7) Mustafa Nuri Paşa. Netô.icü'l-Vukıiô.t. c. J-II. ss. 58-59. (8) i. Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. c. II. (TTK Basımevt) Ankara 1983, 265-276. (9) Mustafa Nuri Paşa. a.e.g, c. 1-II. s. 88.

196

,

2. İlmi ve Fikri Durum

Osmanlı Devletinde en yüksek ilmi müessese bilindiği gibi medreseler­diruoı. Gerek Selçuklu gerek Osmanlı'nın Kuruluş Döneminde ilk Şeyhülis­lam Molla Fenari {ö.834!143l)'den önce Anadolu :llimleri çoğu zaman yük­sek tahsillerini tamalamak üzere Suriye Mısır ve İran'a giderlerdinıı_ Ancak Molla Fenari ile birlikte Anadolu medreselerine Fahreddin Razi {ö.605/ 1209) ekolü yerleşmiş ve bundan böyle Osmanlı alimleri genelde Anadolu medreselerinde yetişmişlerdir1 121

İstanbul'un Fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığı Sahn-ı Sernan Medreseleriyle birlikte Osmanlı ilim merkezinin daha önceki Edir­ne'den İstanbul'a kaymış olduğunu görüyoruz1131• Bu medreseler, okutulan derslere göre ilk, orta ve yüksek olmak üzere bir takım derecelere ayrılmış­tl. Bu devirlerde medreselerde dini ilimierin yarıında matematik, hendese, mantık gibi derslerle birlikte felsefi içerikli derslerde okutuluyordun41

Bu yüzyıllarda Osmanlı Devletinin hudutlarının genişlemesine paralel olarak Kuruluş ve Yükseliş Dönemi padişahları ilmeve ilim adarnma olduk­ça iyi ilgi göstermişler, bilim adamlarını himaye edip. yazdıkları eserleri bir atiyye ile ödüllendirerek ilim adamlarını desteklemişlerdir.

Bu dönemde genç yaşta vefat eden ve Şerh-tAkatdi-i Nesf[{i.'ye haşiye ya­zan Molla Şemseddin Ahmed Hayali1151

, pek çok meşhur esere şerh yazmış Muslihiddin Mustafa Kastalani {ö.901! 1496)(161

, Fethin gerçek mimarı, İski­lip topraklarına yakın Osmancık'ta bir müddet müderrislik yapmış ve oriji­nal eserler sahibi Akşemseddin (ö.864/ 1459)1171, Osmanlı topraklarına Nak­şibendiliği ilk defa getiren Molla Abdullah İlahi (ö.896!1490)1181

, meşhur Ne-fehatü'l-Üns müellifi Abdurrahman Cami (ö.898!1492)091, fikirlerinden dola-

(10) Cahit Baltacı. XV.- XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreseleri, (İrfan Matbaasıl İstanbul 1976, ss. 16-20.

(lll i. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin ilmiye Teşkilıitı, ('ITK Basımevi) Ankara 1984, s. 227. (12) Mustafa Aşkar, Molla Fenari ve Vahdet-i Vücıid Anlayışı, (M uradiye Kültür Vakfı Yayınla­

ni Ankara 1992, s. 7: M. Sait Yazıcıoğlu. "XV ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Medreselerinde Kelcim", İDD. S. IV, Ankara 1980, s. 281.

(13) Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, c. ı. (TTK Basımevi) Ankara 1947. ss. 268-269. (14) Hüseyin Atay. Osmanlılarda YüksekDin Eğitimi, (Dergah Yayınlani İstanbull983, ss. 77-

88: Uzunçarşılı. a.g.e, c. ı. s. 269. (15) Taşköprü-zade, a.g.e. ss. 85-87. (16) Taşköprü-zade, a.g.e, ss. 87-89. (17) Hayatı ve eserleri için bkz. Ali İhsan Yurd-Mustafa Kaçalin. Akşemseddin Hayatı ve Eser­

leri. (MÜİFV Yayınlanı istanbul 1994. (18) Taşköprü-zade, a.g.e, ss. 152-155: Lamii Çelebi, Nejehô.tü'l-Üns min Haderciti'l-Kuds Ter­

cümesi, İstanbul 1289, ss. 460-465: Geniş bilgi için bkz. Mustafa Kara. Bursa'da Tarikat­lar ve Tekkeler-1, (Uludag Yayınlani Bursa 1990, ss. 141-178; İrfan Gündüz, Osmanlılar­da Devlet-Tekke Münasebetleri, (Seha Neşriyat) İstanbul 1989, ss. 49-53; Kasım Kufralı, "Molla İlahi ve Kendisinden Sonraki Nakşbendiyye Muhlti", TDED(l949). S. m. ss. 103.

(19) Taşköprü-zade, a.g.e, ss. 159-160: Geniş bilgi için bkz. Jiri Becka. "Publications to Celeb­rate the 550thAnniversary q[The Birth oj AbdurrahmanJami", Arehiv Orientalni 34, 1966. ss. 606-61 ı.

197

yı şehid edilmiş Molla Lütfi1201, yazdıgıTarikat-ı Muhammediye ile Osmanlı­da Ulema-Mutasavvıf tartışmalarına zemin hazırlayan İmam Birgivi ( ö. 981 /15 73)12 ıı ve kendisinden Şeyh Yavsi ile ilgili çok istifade ettigirniz Taş­köprü-zade Ahmed Efendi (ö.965/l558) bu yüzyıllwda yaşamış. Şeyh Yav-

' si ile çagdaş sayılahicek ilim adamları ve mutasavvıflardan bazılarıdır.

Görüldügü gibi Şeyh Yavsi Osmanlı'nın sadece siyasi yönden degil bu­na paralel olarak ilmi ve fikri yöndende zirYede oldugu bir dönemde yaşa­mıştır. Tabii olarak bu ilmi seviye Şeyh Yavsi'nin yetişmesine de etki etmiş­

tir.

3 . Dini Durum

Bilindigi gibi Osmanlı toplumunda Dini ve İslami durumu tahlil etmek için bakılacak tek pencere tasavvuf penceresidir. Osmanlı Devletinin kuru­luşundan itibaren dervişlerin Osmanlı ordusuna katkıları ve padişahlarla birlikte şavaşlara katıldıkları bilirımektedir1221. Bilindigi gibi, Osmarılı devle­tlnin Kuruluş Döneminde devlet ve sufiler arasında bir yakınlıktan bahse­dilir1231. Osman Gazi'nin Şeyh Edebali'nin kızıyla evlenmesinden başlayıp1241 , Yıldınm Bayezid'in kızını yine bir mutasavvıf olan Emir Sultan'la evlendir­mesine kadar geçen ilk dönemde padişahlarla mutasavvıflar arasında yakın bir ilişkinin mevcut oldugunu görüyoruz. Ayrıca zaYiyelerin gürılük masraf­ları ve tamirleri gibi çeşitli harcamalarını karşılamak üzere padişahlar tara­fından yaptırılan vakıflar, padişahların meşayih hakkındaki düşüncelerini

açıkça ortaya koymaktadır. Orhan Gazi'den başlıyarak Kanuru Sultan Sü­leyman'a kadar hemen her padişah tekkeler için vakıflar kurmuşlardır1251 .

Osmanlı tarihinin ilk devirlerinde bu şekilde hükümdarların umumiyet­le tasavvufa karşı bir meyil duydukları görülür. Dönemin ilmi yapısını an­latırken bahsettigirniz gibi, XV. yüzyıl başlarından itibaren ilmiye sınıfında­ki tasavvuf cereyanları, kuvvetli bir biçimde yayılmaya başlamış. burılar, Osmanlı Devletinin muhtelif bölgelerinde kendi tarikatlarının inanç ve me-

(20) Taşköprü-zade. a.g.e. ss. 169-172. (21) Taşköprü-zade. a.g.e, s. 179: Geniş bilgi Için bkz. Ahmet Turan Arslan. İmam Blrglvi Ha­

yatı. Eserlerı ve Arapça Tedrisô.tındakl Yeri. (Seha Neşriyat) İstanbul 1992. (22) ö. Lütfi Bar kan. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Bir İskan ve Kolanizasyon Metodu Olarak Va­

kiflar ve Temlikler. 1: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler•. Vakıflar Dergisi. c. II (1942), ss. 282-283: M. Fuad Köprülü. Osmanlı Devletinin Kuruluşu. (TTK Ba­sımeVi) Ankara 1988. s. 84.

(231 İrfan Gündüz. OsmanlılardaDevlet-TekkeMünasebeUerl. istanbull989. ss. 18-19. (241 Z. Velieli Togan. Umumi Türk Tarihine Giriş, (İÜEF Yayınlani İstanbul 1970. s. 370.

' (251 Bu tekke vakıflan Için bkz. i. Hakkı Uzunçarşılı. "Gazi Orhan Bey Valçfiyesi". Belleten. ('ITK Yayınlani Ankara 1941. c. V, ss. 277-288: Adnan Erzı. "Bursa İshak1 Dervişlerine Mahsus Zavlyenin Vakjiyesi". Vakıflar Dergisi. Ankara 1942. S. U. ss. 423-429: H. Baki Kunter. "Emir Sultan Vakifları ve Fatıh'In Emir Sultan Vakjiyesl". Vakıflar Dergisi. Ankara 1958. S. N. ss. 39-63.

198

·--~r

rasimlerini yaymak fırsatı bulmuşlardır. Kad.iri, Halveti, Bayramı ve diğer tarikatlar. XV. yüzyılın ikinci yarısından, XVI. yüzyılın ortalarına kadar olan zaman zarfında. memlekette mevcut fıkri müsamaha sonucu. yayılmak fırsa­tını bulmuşlardır1261. Aynı şekilde, Nakşibendiye tarikatı da, XV. yüzyılda gir­miş ve Türk insanının dini ve manevi hayatında önemli bir rol oynamıştır!271.

Aynı şekilde ilk dönemdeki ulema-meşayih ilişkilerine bir göz atalırsa, oldukça yüksek seviyede bir uyum göze çarpar. Çünkü ilk Osmanlı müder­risi Davud-ı Kayseri (ö.751!1350), İbn Arabi'nin Fususu'l-Hikem'ine bir şerh yazmıştır1281. Buna benzer bir durumda, ilk Osmanlı Şeyhülislamı Mol­la Fenari (ö.834/ 1431), Sadreddin-i Konevi (ö.674/ 1274)'nin Miftahu'l-Gayb adlı tasavvufi eserini okumuş ve akutmuş olmakla beraber1291, kendi döne­mindeki Halvetiye ve Zeyniye tarikatlarından bizzat istifade etmiş, Osmanlı fikir tarihinde önemli bir yeri olan vahdet-i vücıld anlayışını benimsemiş­tir1301. Bu örneklerden arılıyoruz ki, Osmanlı devletinin kuruluş döneminde ulema-meşayıh ayınını gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak gerek Devlet-mutasavvıflar arası gerekse ulema-meşayih arasındaki ilişkiler böy­le devam etmemiştir. Geçen zaman ve asırlar boyunca dengenin Mutasav­vıflar aleyhine bozulmaya başladığını görüyoruz.

Özellikle I. Mehmed Çelebi döneminde ortaya çıkan Şeyh Bedreddin Olayı (823!1420) ile birlikte1311. devlet adamlarının tasavvufi çevrelere duy­dukları güven azalmaya yüz tutmuş. onlar hakkında mütereddit davranma­ya başlamışlardı. 848/1444 yılında, Sultan II. Murad döneminde Molla Fahreddin Acemi. bir Hurufi şeyhini dinsizlikle itharn etmiştir. Şeyhin ida­mı istenmiş. neticede şeyh idam edilip, taraftarları dağıtılmıştır1321 . Yine Şey­hülislam Ebussuud Efendinin fetvasıyla. Bosnalı Şeyh Hamza Bali 969!1561 yılında idama mahkum edilmiştir1331. Aynı şekilde. Oğlan Şeyh

(26) Hüseyin Gazi Yurdaydın. "Türkiye'nin Dini Tarihine Umumi Bir Bakış". AÜİF Dergisi. An­kara 1962. c. rx. s. 114.

(27) Hamid Algar. "The Naqshbandi Order: A Preliminary Survey of Its History and Signiflcan­ce", Stvdıca Islamıca, Paris 1976. c. XLIV. s. 140; Kasım Kufralı. "Molla İlahi ue Kendisin­den Sonraki Naleşibendi Muhiti", EFTD ve Ed. Dergisi, İstanbul 1948, c. III. S. 1-2. s. 133.

(28) Mustafa Tahralı. "Fususu'l-Hikem. Şerhive Vahdet-i Vücüd ile Alakalı Bazı Meseleler". Fusus Şerhive Tercümesi içinde makale), İstanbul 1987. s. 32.

(29) Mecdi Efendi, Terceme-i Şakayık. c. I, s.49. (30) Mustafa Aşkar. Molla Fenari ue Vahdet-i Vücud Anlayışı. Ankara 1993, s. 86 ve ss.l53-

182. (3 1) Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. c. I, s. 190; Şerafettln Yaltkaya. Simaunakadısıoğlu Şeyh Bed­

rettin, İstanbul 1966. ss. 51-60; Halil İnalcık, The Ottoman Empire (The Classical Age), London Jl973. s. 188.

(32) Mecdi Efendi, Terceme-i Şalcaik, ss. 82-83. (33) Atayi. Ha.dailcu'l-Hadailcfi Tekmileti'ş-Şek6.ilc. (Matbaa-i Amire) istanbul. ss. 70-71; Müs­

takimzade, Süleyman Sadeddin, Menalcıb-ı Ahucil-i Melcimiyye-i Şuttartyye. Millet Kütüp­hanesi !Ali Emiri. Şer'iyye Böl.) no: 1051. v. 32b; La'li-zacte. Abdülbaki b. Muhammed, Me­ncilcıb-ı Melcimiyye-i Bayramiyye. Millet Kütüphanesi (Ali Emiri. Şer'iyye Böl.). no: 1053. ss. 39-40.

199

denilen İsmail Ma'şuki, zamanın Şeyhüllslfuru Kemalpaşazade'nin fetvasıy­

la 935!1529 yılında on iki müridi ile birlikte idam edilmişti1341. Bu idamla­rın sebebi, kendilerinden kaynaklanan, aşırı sözlerinin cahil halk tarafın­dan yanlış anlaşılıp. halkı dalalete sevkedebilecegi düşüncesi şeklinde açık­lanabilir1351. Bu asırlarda ulema-meşayıh ilişkileri Çerçevesinde cereyan eden bu idam fetvaları, ferdi olaylar olup, kitlelere yansımış değildir. Mutasawıf­ulema ilişkileri pir gerilim dönemine girmekle birlikte, yine de kısmi bir mü­samahadan bahsedilebilir.

Bir kıyam olmakla birlikte Şeyh Bedreddin vak'asından sorıra hükümet ihtiyatlı davranınakla beraber memleketteki serbest fikir hayatına dokun­mamıştır. Hatta Osmanlı idaresinin bu ihtiyatı neticesinde mürldlerinin çokluğundan dolayı Ankara'da bir hadise çıkaracagı ihbar edilen Hacı Bay­ram Veli (ö.833/l430) II. Murad tarafından Edirne'ye getirtilerek söylenen şeylerin aslı olmadıgı görülüp vaz ve nasihatta bulunarak kendisine layık

olan hürmetle Ankara'ya dönmüştür. Yine bu dönemde Hacı Bayram'ın ha­lifelerinden Akşemseddin ile Şeyh Ömer Sikklııi tarafından Bayramiye Tari­katı Bayramiye ve Mel2.miye olarak iki kala ayrılmıştır. Bu arada yine Hacı Bayram'ın mensublarından Yazıcı-zade Mehıned Efendi ile kardeşi Ahmed Bican'ın yazdıkları eserler bu tarikatın yayılmasında etkili olmuştur1361.

İŞte Şeyh Yavsi, böylesine Bayramiye Tarikatının en parlak dönemini yaşadığı. Osmarılı toplumunun tasavvufla haşır neşir olduğu bir dönemde yaşamış. bu tarikata intisab ederek, yaşadığı topluma ilmi ve tasavvufi alanda yararlar göstermiştir.

n. ŞEYH YAVSİ'NİN HAYATI

Osmanlı dönemi alim ve mutasavvıflarının kronolojik esasa göre ania­hldığı Taşköprü-zade'nin Eş-Şelcd.tku'n-Nu'md.niyye fi Ulemd.i'd-Devleti'l-Us­md.niyye adlı eserinin sekizinci bölümünde Sultan II. Bayezid (ö.918/l512) zamanı mutasavvıfları arasında zikredilen Şeyh Yavsi'nin esas adı Şeyh Muhyiddin Muhammed bin Mustafa el-İslcilibi'dir1371• Çağdaşı Taşköprü-zade eserinde ondan el-Alim el-Arif-i bi'llah eş-Şeyh Muhyiddin Muhammed el-İs­lcillbi şeklinde bahsederek hayatını anlatır1381 . Yine Şeyh Yavsi'derıı bir kuşak

(34) Atayi, a.g.e. s. 89: Müstakim-zcide. Mendkıb. v. 10a; La'li-zacte. Menak.ıb, s . 39: Yurday-dın. "Tilrklye'nln Dini Tarihine Umuma. Bir Bakış". s. 116.

(35) Yurdaydın, a.g.m. s. 116. (36) Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi. c. I. s. 279. (37) Taşköprü-zade. eş-Şekdiku'n-Nu'mcinlyyeji Ulemdi'd-Devleti'l-Usmdniyye. (Dersa-adet) [s­

tanbul taıihslz. s.206: Müstaklm-zade Süleyman Sadeddin. Mecelletü'n-Nisdb jl'n-Nisebi ve'l-Kii.nci ve'l-Elkdb. Süleymaniye Kütüphanesi (Halet Efendi Bölümü). no: 628, v.443a; Bagdatlı İsmail Paşa. Hediyyetü'L-Arifin Esmiiü'l-Mii.eUifin ve Asciru'l-Musannifin, c. Il. İs­tanbul 1955. 227: Ayrıca bkz. Sursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Mii.e.lliflerl, c. I. (Maarif-i Umumiyye Matbaasıl İstanbul 1333. s. 198.

(38) Taşköprü-zMe. eş-Şekiiiku'n-Nu'mcinlyyeji Ulemdl'd-Devleti'l-Usmdniyye. s. 206.

200

l

• __ ı ı

sonra yaşamış meşhur tarihçi Hoca Sadeddin Efendi (ö.1 008/ 1599) kendi­stnden "ünü ve sanı ufukları saran bir kişiydi" diyerek medheder'391

• Meşhur seyyah Evliya Çelebi anlaşıldıgtna göre, XVII. yüzyılda Şeyh Yavsl'nin türbe­sini ziyaret etmiş ve İskilip'teki ziyaretgahlarından bahsederken kendisin­den "Kaşif-i Esrar-ı Hakikat Gavvas-ı Bahr-i Din Deryayı der Yakin eş-Şey­hu'l-Kebir" şeklinde bahseder'401

• Şeyh Muhyiddin'in lakabı Şeyh Yavs1'411

olup. günümüze kadar bu lakabıyla anılagelmiştir. Halk arasında İskilip ağ­zına uygun olarak Şeyh Yavsu şeklinde telaffuz edilmektedir. Bilindiği gibi Yavsi kelimesi Yavs'dan türemiş olup, Bursalı Mehmed Tahir Efendi bu ke­limenin kene denilen hayvancık manasma geldiğini bir İskilibliden sorup, tahkik ettiğini bildirir'421

• Mehmed Tahir. aynı şekilde Şeyh Yavsi'ye bu ismin verilmesinin ilme kene gibi yapışmasından kinaye olarak verilmiş olabilece­ğini Osmanlı Müellifleri isimli meşhur eserinde dipnot halinde veru'431

• BiZ bundan da ileri giderek Şeyh Yavsi'nin sadece şer'i ilimiere değil maneviya­ta da kene gibi yapıştıgtndan dolayı bu lakabın verilmiş olabileceğini düşü­nüyoruz.

Tasavvuf Tarihinde oğlu kendisinden daha meşhur Mevlana Celaleddin Rumi (ö.672/ 1273)'nin babası Bahaeddin Veled (ö.628/ 1231)'in konumuna en yakın zat, oğlu Ebussuüd Efendi (ö.982/ 1574)'44lıden dolayı Şeyh Yavsi olsa gerektir. Ne mutlu kendilerinden daha ileri mertebere erişen evlat ye­tiştirmiş o babalara. Burada günümüzde yapılan bir yanlışlıktan bahset­mekte yarar görüyoruz. Böyle bir durumda öğünmek, gururlarımak yetişe­nin değil yetiştirenin hakkıdır. Maalesef günümüz yetişmiş daha doğrusu yetişernemiş babaları ve dedeleriyle öğünen ve onlar gibi olamayan insan­larla doludur.

Yukardaki ifadeden de anlaşılacağı gibi esas adı Şeyh Muhyiddin Mu­hammed olan Şeyh Yavsi'nin baba adı Mustafadır1451• Yukardaki künyesinde

(391 Hoca Sadeddin Efendi, Tô.cü't-Teuarih, hz. İsmet Pannaksızogıu. c. V. (Kültür Bakanlı~ Yayınlanl Ankara 1992. s. 255.

(401 Evllya Çelebi, Seyahatnô.me. c. m. Iİkdam Matbaasıl istanbul 1314. ss. 341-342. (411 Müstakim-zade. aynı yer. (42) Sursalı Mehmed Tahir. Osmanlı Müellifleri. c. I. s. 198. dipnot ı. (43) Aynı yer. (44) Hayatı için bkz. Peçevi İbrahim Efendi, Peçeui Tarihi, hz. Bekir Sıtk.ı Baykal. c. II. (Kültür

ve Turızm Bakanlıgı Yayınlani Ankara 1982, ss. 41-43: Müstaklm-zade. Deuhatü'I-Meşô.­ylh-Osmanlı Şeyhülislamiarının Blyoğrqfilert. (Çagrt Yayınlani İstanbul 1978. ss. 23-26: Ebu '1-Felah Abdilihay bin İmad. Şezerô.tü'z-Zeheb ji Ahbdr men Zeheb, c. N, (Mektebetü 'I­Kudsi) Kahire 1351. ss. 365-266: Ömer Rıza Kehha.Je. Mu'cemü'l-Müellljin. c. VI, (Mekte­betü'l-Müsenna) Beyrut tarthstz. ss. 301·302; Şemseddin Sami, Kamüsu'l-A'lam, c. ı. (MUıran Matbaasıl istanbul 1306, s. 722: Ahmed Rıfat, Lugat-i Tarthiyye ue Coğrafiyye, c. I, (Mahmud Bey Matbaasıl İstanbul 1299. s. 59: i. Haklo Uzunçarşllı, Osmanlı Tarihi. c. ll, (TTK Basımevi) Ankara 1949, ss. 672-674; Tarkarı Kaba, "Ebussuüd Efendi". Sahabeden Günümüze Allah Dostlan içinde, c. Vlli, (Şule Yayınlan) istanbul 1~95. ss. 146-155.

(45) Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliyayı Ebrar fi Şerh-i Esrnar-ı Esr:h, c. ll. Süleymaniye Kütüp­hanesi (Yazma Bagışlar Bölümü). no: 2306, v. 277: Müstaklm-zflde, a.g.e. v. 443a.

201

de belirtildigt üzere dedesinin adı Muhammed'dir1461. Meşhur matematikçi ve astronom Ali Kuşcu (ö.879!1474)1471 Şeyh Yavsi'nin amcasıdır1481. Aynı za­manda Şeyh Yavsi, amcası Ali Kuşcu'nun damadıctı.rl491. Mecdi Efendi İlk kaynaklardan farklı olarak Şeyh Yavsi'nin -Ali Kuşcu'nun degil- Ali Kuş­cu'nun biraderinin kerimesiyle evlendtgini söylers~1501 de biZ bunu ihtiyatla karşılıyoruz. Çünkü gençliğinde amcası Ali Kuşcu'dan ilim tahsili maksa­dıyla bir süre yanında kaldı@ hatırlarıırsa, Ali Kuşcu'nun kerimesiyle evlen­miş olması daha makul gözükmektedir. Diger taraftan Müstakim-zade'nin bu aileyle ilgili verdigı şecerede Ali Kuşcu tek kardeşi Şeyh Yavsi'nin baba­sı Muhammed Efendi'd1r1511.

Bir önceki dipnotta genişce açıkladığımız gibi Müstakim-zade'nin Şeyh Yavsi ile ilgili kaydettiği şecerede dikkat çeken bir nokta da, Osmarılı Tari­hinde dört defa Şeyhülislamıık makamına gelen meşhur Sunuilah Efendi (ö.l02 1!1612)'nin Şeyh Yavsi'nin neslinden olmasadır1521. Yine XVI. yüzyıl Osmanlı Türkiyesi'nin en ileri gelen astronom ve matematikçisi Mirim Çele­bi adıyla meşhur olmuş Mahmud bin Mehmed, Ali Kuşcu'nun torunu, Şeyh Yavsi'nin amca-zade'sid1r1531.

Bilindiği gibi Şeyh Yavsi İskilip'te doğmuştur1541 . İslam Alimleri Ansiklo­pedisinin Muhyiddin-i İskilibi maddesinde "Doğum tarihi ve yeri bilinme­mektedir1551" şeklinde bir bilgi verilmektedir. Doğum tarihi konusundaki tes­bit doğru olmakla birlikte, doğum yeri &akkındaki bilgi yarılıştır. Çünkü Şeyh Yavsi İskilipli olmakla beraber doğum yerirıin kesin neresi olduğu ko-

(46) Hüseyin Vassaf Sejlne-1 Eullyd'sında. Ayvansarayi'nin Vfljeydt'ında Şeyh Yavsi'nin babası­nın adı Mustafa el-İmadi. dedesinin adı Muhammed'dir bilgisinin kaydedildigini bildirir. Ancak bu bilgi dogru olmakla birlikte şu ana kadar Ayvansarayi'nin Vefeyat'ına ulaşıla­madıgı için biz bu bilgiyi Hüseyin Vassaf'tan naklen alıyoruz. (Bkz. Hüseyin Vassaf. Sefi· ne-i Euliyô.. c. U, v. 277)

(47) Mahmut Karakaş. Müsbet İlimde Müslüman Alimler. (Kültür Bakanlıgı Yayınları) Ankara 1991. s. 478.

(48) Müstakim-zade, Mecelletü'n-Nisdb'ırun Yavsi maddesının kenarında Şeyh Yavsi'nin şece­resini verir. (Bkz. Müskakim-zade, a.g.e. v. 443) Buradan anladıgımıza göre Dedesı Mu­hammed Efendinin Yavsi'nln babası Mustafa el-İmadi el-İskillbi ile Ali Kuşcu adında iki oglu vardır. Bu duruma göre All Kuşcu Şeyh Yavsi'nin amcası olmaktadır. Ayrıca dede Muhammed Efendi'nin meşhur astronom Ulug Beyin Dogancıbaşı oldugu şeklinde bir bil­gi de Şemseddin Sami'nin Kamusu'I-A'Idm'ında yeralmaktadır. (Bkz. Şemseddin Sami. a.g.e, c. TV, s. 3197) All Kuşcu'nun babasının bu görevinden dolayı Kuşcu lakabıyla anıl­ması da bu sebebden oldugu açıkca belli olmaktadır.

(491 Evliyıl Çelebi, Seyahatndme. c. m. ss. 240-241. !50) Mecdi Efendi. a.g.e, s. 35 ı. (51) Müstakim-zılde, a.g.e, v. 443 kenan. (521 Müstakim-zade, a.g.e. v. 443: Aynca bkz. Müstakim-zade, Deuhatü'L-Meşö.yUı, ss. 39-42.

Yine Sunuilah Efendi'nin isminde el-İmadi nisbetinin olması bu bilginin dogruıugunu te'yid eder mahiyettedir. (Bkz. Müstakim-zade, a.g,e. s. 39).

'(53) A. Adnan Adıvar. Osmanlı Türklerinde İllm, (Remzl Kitabevi) İstanbul 1982, ss. 61-62. (54) Nev'i-zade Atayi, Hadô.lku'l-Hakô.ikfi Tekmileti'ş-Şakô.lk. hz. Abdullah Özcan (Çagn Yayın­

lan) İstanbul 1989, s. 344. (55) "Muhyiddin-i İskilibi", İslam Alimleri Ansiklopedisi. istanbul tarthsi.Z. c. XIV, s. 266.

202

nusunda herhangi bir kayda rastlanmamışbr. Burada karşımıza iki ihtimal çıkmaktadır. Birincisi İsküip'te medfun bulunduguna ve halkın şifahi bilgi­sine göre büyük ihtimalle İsküipte dogmuştur. İkincisi, İsküib'e sonradan gelme olma ihtimalidir ki, Şeyh Yavsi'nin yaşactıgı XV. yüzyılın ikinci yarı­sıyla XVI. yüzyılın ilk çeyreginde Anadolu'ya dışardan göçler tamamlanmış ve İstanbul'un 1453'deki fethiyle birlikte Anadolu'nun İslamiaşma ve Türk­leşme süreci rayına oturmuş oldugu hatırlarıırsa ikinci ihtimal oldukça za­yıf görünmektedir.

Diger taraftan bazı günümüz araştırmacılan tarafından Şeyh Yavsi'nin İskilip merkezinde degil. İskilip'e baglı İmad köyünde doğ;dugu şeklindeki görüşü1561, bizim Şeyh Yavsi'nin İskilip'te doğ;dugu şeklindeki tesbilimizi des­teklemektedir. Burada imdadımıza İsmail Hakkı Uzunçarşılı yetişmekte ve Şeyh Yavsi'nin el-İmacli lakabından dolayı dedelerinin İskilip'in Direklibel köyünden oldugunu kaydeder1571

• Yine aynı yerde Şeyh Yavsi Direklebel kö­yünden olduğ;u için zamanın modasına uygun şekilde Direkiili arılamında el­İmadi dendigini belirtir. Şeyh Yavsi'nin el-İmadi nisbetinden dolayı Güney­Doğ;u Anadolu'da Diyarbakır'da dogduğ;u bir görüş1581 varsa da Diyarbakır'ın eski adı İmadiye1591 oldugu için bu görüşün sahibinin yanılmış olabileceginı düşünüyoruz. Çünkü daha hiç bir kaynakta buna benzer bir görüşün yer almaması ve bu görüşün XIX. yüzyılda hazırlanmış ansiklopedik bir eserde yer almış olması onun Diyarbakırlı olmadığ;ına en büyük delil olsa gerektir.

Ayrıca bu görüşün sahibi bu konuda ayrıntıya girerek Şeyh Yavsi'nin İsküip'te degil İskilip'in bir köyü olan İmad'da dogduğ;unu ve adındaki İski­libi nisbetinden İskilib'li oldugu sonucuna varıldığ;ını ve bu sebeble İskilip'li olmasının zayıf bir ihtimal oldugunu savunmaktadır ki, bu görüş bize göre tutarsızdır1601• Çünkü İskilip'tn köyünde doğ;an bir kimse -Günümüzde bile hüviyetine iskilip yazılmakta- İskilipli olarak bilinmektedir. Biz burada bu ayrıntının gereksiz olduğ;u kanaatiyle Şeyh Yavsi'nin bu anlamda öz be öz İskilipli olduğ;unu vurguluyoruz. Sonuç olarak yapılan bu ayrınWar ne olur­sa olsun. Şeyh Yavsi İskilip'te doğ;muş ve İskilip'te vefat etmiştir. Bu neden­le o, vefatı üzerinden geçen 482 yıldır İskilip'e adeta şeref vermekte, yetiş­tirdigi Osmanlı İlim Tarthinln en büyük Şeyhülislamiarından Ebussuud Efendinin babası olması yönüyle Hz. Peygamberin Ademoglunun amel def­terini kıyametekadar açık tutacak üç şeyden biride salih evlat yetiştirmek­tir müjdesine göre defteri açık durmaktadır16 ıı.

(56) Tarkan Kaba, "Ebussuild Efendi". Sahabeden Günümüze Allah DosUan içinde. c. VIII, (Şü-le Yayınları) İstanbul 1995. s. 147.

(57) Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi. c. 11. s. 672. (58) Şemseddin Sami, Kamıisu'l-A'ldm. c. I. s. 722. (59) Diyarbakır'ın eski ismi Amld içln bkz. Ahmed Rıfat. Lugat-l Tarihlyye ve Coğrojiyye. c. ı.

s. 59; Emrullah Yüksel. Arnteli'de Bilgi Teorisi. (İşaret Yayınları) İstanbul 1991. s. 13. (60) Ahmed Rıfat. a.g.e, c. I. s. 722. (61) e1-Münziri. et-Tergib ve't-Terhib, c. ı. (Daru'l-Kütübi'l-Arabiyye) Mısır 1933, ss. 48-49; e1-

Aclüni, Keşfu'l-Haja, c. ı, (Daru't-Turas) Kahire tarihsiı, ss. 105-106.

203

Diğer taraftan Taşköprü-zade'nin ve Şemseddin Sami'nin Şeyh Yav­si'nin dedesi Muhammed Efendi'nin, Uluğ Bey (ö.853!1449)'1n Semer­kant'ta Maveraünnehir genel valisi olduğu sırada kendisine hizmet ettiği1621

ve Doğancıbaşılığını yaptığı şeklinde kaydettiği bilgiyi ve amcası Ali Kuş­cu'nun astromi tahsilini Semerkant'ta Uluğ Bey'in ;yanında yaptı~ gözönü­ne alınırsa1631 büyük bir ihtimalle Şeyh Yavsi'nin dedesi veya babası Anado­lu'ya Maveraünnehir bölgesinden gelmiştir.

1

Şeyh Yavsi, önceleri amcası Alaaddin Ali Kuşcu'nun yanında ona hiz-met etmiş, vefatına kadar onun yanında kalmış, ilmi yönden kendisinden istifade etmiştir1641• Hatta hadis rivayeliyle ilgili icazetini amcası Ali Kuş­cu'dan aldığı şeklinde bir kayda da rastladık1651• Bilindiği gibi Ali Kuşcu bi­rara Tebriz'e yerleşmiş, Sultan Uzun Hasan'ın iltifatına mazhar olmuştur. Uzun Hasan o sırada Osmarılı Ülkesiyle başı sıkıntılı olduğu için Ali Kuş­cu'yu bir mektupla Osmanlı Sultanıyla aralarını sulh etmek üzere elçilik yapması maksadıyla Fatih Sultan Mehmed'e gönder~iştir1661 • Bu esnada İs-

. tanbul'a elçilik göreviyle gelen Ali Kuşcu'ya Uzun Hasan'dan daha fazla ik­ram.da bulunan Sultan Mehmed, kendisinden ülkesinden kalması için rica eder. Bunun üzerine elçilik görevini tamamladıktan sorıra bu teklifi kabul edeceğ_irıi ifade eder ve görevini tamamlayınca İstanbul'a yerleşir1671 •

İşte bu sırada gençlik yıllarında olan ·şeyh Yavsi, İstanbul'a amcasının yanına gelerek onun vefatına kadar hizmet eder, kendisini yetiştirir1681• Ali Kuşcu'nun vefat tarihi 879/14741691

, Şeyh Yavsi'nin 920/1514 yılında vefat ettiği1701 kesin olduğuna göre, gençlik yıllarında kendisine hizmet eden Şeyh Yavsi, amcasının vefatı esnasında yaklaşık 20-25 yaşl~da olduğu düşü­nülebilir. Bu tahmine binaen Şeyh Yavsi vefat ettiği esnada yaklaşık 66-71 yaşlarında olmuş olur ki bu tahmin makul görünmektedir. Mecdi Efendi,

( 62) Taşköprü-zade. eş-Şekdiku.'n-Nwniiniyye. s. 97: Şemseddin Sami. Kamusu'l-A 'liım, c. IV. s. 3197. (63) Taşköprü-zade. aynı yer. Taşköprü-zade. All Kuşcu'nun babası Şeyh Yavsi'nin dedesı Mu­

hammed Efendi'nin Ulu~ Bey'in yanında Do~ancıbaşılık yaptıgıru "Hafızu'l-Bcizi" kelime­siyle ifade eder (Taşköprü-zade, a.g.e. s. 97) ki bu dilimizde Do~ancıbaşı yani: av esnasın­da padişah'ın yanında bulunan veya Padişah'a av sırasında yarduncı olacak Dogan Ku­şunu besleyen kimselere veriler addır. Bkz. M. Zeki Pakalın. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Tertmleri Sözlüğü. c. I. (Milli Egitim Basımevt) istanbul 1971, s. 470. Özellikle Osmarılı Sa­rayında kullarıılan bu sınıf. XVII. yüzyıldan sonra Dogancı teşkilatı ile birlikte kaldırılmış­tır. Bkz. Pakalın. aynı yer.

(64) Taşköprü-zade. a.g.e. s. 206; Hoca Sadeddln Efendi, a.g.e, c. V. s. 255; Mecdi Efendi. Ha­daiku'ş-Şakô.lk. hz. Abdülkadir Özcan, (Çagn Yayınlan) İstanbul 1989. s. 349; Bursalı Mehmed Tahir, a.g.e, c. I, s . 199.

(65) Mecdi Efendi. a.g.e. s. 351. (66) Taşköprü-zade, a.g.e. s. 98.

'(67) Aynı yer. (68) Taşköprü-zade, a.g.e, s. 206. (69) Mahmut Karakaş. a.g.e, s. 478. (70) Taşköprü-zade, aynı yer.

204

·--~

·- !

Şeyh Yavsi'nin Ali Kuşcu ile birlikte Sultan II. Murad dönemi aJimlerinden Alaaddin Ali Tusi'den de ders aldığını bildirir(71 1

Şeyh Yavsi. amcası Ali Kuşcu vefat ettikten sonra tasavvufa yöneldi ve ilk olarak Şeyh Muslihiddin Kocevi (ö.?)ı72Jınin yanında tasavvuf eğitimi aldı. Sonra Şeyh İbrahim Kayseri (ö.887 1 1482)'ye intisab edip, kendisinden ma­nevi ilimleri öğrendiı731 • Şeyh İbrahim Kayseri'den tarikat ve irşad icazeti al­dı . Bu esnada Şeyh Yavsi Hacca gitmek için yola çıkınca Amasya'da Şehza­de olan II. Bayezid'in yanına uğrar. Kendisine "İnşaallah biz Hicaz'dan dö­nünce sizi Osmanlı tahtında görürüz" der ve dediği gibi olurı741• Sultan II. Bayezid'in tahta geçtiği yıl 886/1481 olduğuna göreı751, Şeyh Yavsi bu ziya­reti, bu tarihten önceki ilk Hac mevsiminde yapmış olurki, bu ziyaret yak­laşık 885!1480 yılının Zilkade(=Ocak) ayında gerçekleşmiş olur. Bu duru­ma göre Şeyh Yavsi ilk haccı esnasında yaklaşık 26-31 yaşları arasında ol­muş olur.

Bu olay üzerine kendisine Sultan II. Bayezid öylesine büyük bir sevgi duymuştu ki, halk arasında Hünkar Şeyhi adıyla meşhur olmuş ve Sultan onun adına istanbul'da bir tekke inşa ettırmiştirı761• Bu tekke, Tabib-za­de'nin tekkeler mecmuasında geçen Sultan Selim Camü yakınında zikredi­len Şeyh Yavsi Tekkesi olsa gerektirı771• Yine oğlu Ebussuud Efendi'nin İs­tanbul'daki Müderris Köyünde ve daha doğru bir rivayete göre Eyyüb Ni­şancısında babasının tekkesinde doğmuş olması da bu görüşü destekler mahiyettedirı781• Şeyh Yavsi o dönemde öylesine meşhur olmuştu ki ileri ge­lenler kapısına gidiyor, vezirler ve kadıaskerler ziyaret ediyorlardı. Hatta Sultan Bayezid kendisini ara ara saraya çağırıyor birlikte sohbet ediyorlar­dı. Ancak Şeyh Yavsi'nin sultarım yarıında elde etmiş olduğu bu yer onun halini hiç değiştirmemişti.

Çevresindeki salih zatlar onun ilmi eelilletinden çekiniyorlardı. Çağdaşı Taşköprü-zade Ahmed Efendi (ö.935/ 1528) kendisi küçük yaşta iken, Şeyh

(71) Mecdi Efendi, Had<liku'ş-Şakaik. s. 349. (72) Mecdi Efendi. a.g.e. s . 349: Köstendilli Süleyman Şeyhi. Bahru'l-Velaye. Almanya Berlin

Kütüphanesi, no: 1683. v. 152b: Hoca Sadeddin Efendi. a .g.e. c. V. s. 255; Hayatı için bkz. Taşköprü-zade. a.g.e. ss. 150-151.

(73) Taşköprü-zade, a.g.e, s. 206: Mecdi Efendi. a.g.e. s. 349: Atayi. a.g.e. s. 344: Köstendilll. a .g.e. v. 152b: Hoca Sadeddin Efendi, a.g.e, c. V, s. 255: Yusufbin İsmail en-Nebhani. Ca­mıu Kerdmati'L-Evliyci. tah. İbrahim Adveavd. c. II. (Matbaatu Mustafa Halebil Kahire 1404/1984, s. 456.

(74) Taşköprü-zade, a.g.e. s. 206: Mecdi Efendi. a.g.e, s. 350; Köstendilli. a.g.e, v. 152b: Hoca Sadeddin Efendi, a.g.e. c. V, s. 255: Hüseyin Vassaf. a.g.e. c . Il. v. 277: Nebhani. a.g.e. s. 456.

(75) Hoca Sadeddin Efendi. Tacü't-Tevarih. c. ID. (Kültür Bakanlıgt Yayuılan) Ankara 1992. s. 189. (76) Taşköprü-zade, a.g.e. s. 206: Mecdi Efendi. a.g.e, s. 350: Atayi. a.g.e, s . 344: Köstendilli.

a.g.e, v. 152b; Hüseyin Vassaf. a.g.e. c. II. v. 277. (77) Tabib-zade Zakir Mehmed Şükrü. Die Istanbuler Derwisch-Konvente und lhre Schelche

(Mecmu'a-1 Tekaya), Berlin 1980. s. 60. (78) Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. II. s. 673.

205

1· 1

Yavsi'nin babasını1791 ilmi bir konuda usulle ilgili soru sorarak imtihan etti­ğini, babasının da meseleyi ilmi bir risale yazarak cevaplandırıp Şeyhe sun­duğunu ve Şeyhin babasının cevabını çok beğendiğini kaydeder1801. Bu da, Şeyh Yavsi'nin gerek manevi ilimlerde gerekse şeriat ilimlerınde üstün bir kapasiteye sahip olduğunu göstermesi açısından öpemlidir.

Kerfunet babından da olsa şu olay onun devlet adamları üzerinde ne ka­dar etkın olduğu.nu göstermesi bakımından güzel bir örnektir. Şeyhill dost­larından birisiniİı oğlu ceza gerektirecek küçük bir suç işler. Bu arada dos­tu kendisinden bu suçun vezirler tarafından aifedilmesi için tavassut etme­sini istirham eder. Şeyh de cevap olarak: "Ben onlardan daha güçlü birine yönelip affedilmesi için dua edeceğim" der. Bunun üzerine ertesi gün genç cezaya çarptınlmak üzere divana getilir. Divanda hazır bulunan vezir o gen­ci övmekten başka bir şey söylemez ve genç affedilip, serbest bırakılır. Bu olayın üzerine Şeyhin himmetiyle. orada bulunanlar suçundan dolayı diva­na getirilen genç hakkındaki cezalandırma niyyetinirı affa dönüşmesine hayret ederler1811.

Yine Şeyh Yavsi ile ilgili anılardan biri de şudur: -Bu olayı Şeyh Hacı Çe­lebi1821 anlatıyor- Kardeşim merhum Müeyyed-zade Abdurrahman ile Kazas­kerlik görevinden ayrılmış bulunduğu sırada Şeyh Yavsi hazretlerine ziyare­te gittik. Konuşma esnasında dünya ile Ugili görevlerden uzak kalmayı ilke edindiğini ve gönlünden böyle bir istek geçirmediğini şeyhe anlatmakta idi. Ama görevden alınma kederinin verdiği hüzün yine de yüzünden okunuyor­du. Bu arada şeyh onun için güzel bir minder döşettirip üzerine de pek süs­lü bir yastık koydurdu. Arkasından Kazasker iken nasılsa şimdi de öyle oturmasını buyurdu. Müeyyed-zade şeyhirı isteğini yeri.J?.e getirince, Şeyh il­tifat babında "görevin mübarek olsun" diyerek tebrik etti. Aradan on beş gün geçmeden Sultan Selim'in buyruğu gelerek yeniden Kazaskerliğe atan­dığı ve Edirne'ye gitmesi emredildi. Müeyyed-zade, sevinç ve coşku içinde Edirne'ye vardı ve yasal görevlerirı en üst derecelerirıden olan Rumeli Ka­zaskerliği'ne getirUmiş oldu1831. Bu olayda görüldüğü gibi, dervişane bir ta­birle Şeyhin "Dua ve bereketiyle" Müeyyed-zade elirıden alınan makam ve mevküne yeniden ulaşmış oldu.

(79) Taşköprü-zade ve babası Mustafa Efendi hakkuıda bilgi ıçın bkz. Taşköprü-zade. a.g.e. ss. 325-328: Ahmed Suphi Fırat, "Şekayık-ı Nü'mciniye'nin Türk İlim Tarihindeki Yeri". Türk Ta­rihinde ve Kültüründe Kastamonu tebllglerl içinde, lAyyıldız Matbaasıl Ankara ı 989. s. 56.

(80) Taşköprü-zade. aynı yer: Aynca bkz. Hoca Sadeddin Efendi, a.g.e. c. V. s. 256: Mecdi Efendi. a.g.e. s. 350.

(811 Taşköprü-zade. a.g.e, s. 206: Mecdi Efendi, a.g.e, s. 350: Nebhani. a.g.e. s . 456. (82) Şeyh Hacı Çelebi'nin asıl adı Müeyyed-zade Abdürrahim Efendi (ö. 944/ 1537) olup. Şeyh

' Yavsi'nin hallfelerindendir. Hayatı için bkz. Taşköprü-zade. a.g.e. ss. 258-259: Mecdi efendi. a.g.e. s. 351.

(83) Taşköprü-zade. a.g.e. ss. 206-207: Hoca Sadeddin Efendi, a.g.e. c. V, ss. 255-256: Mecdi efendi. a.g.e. s . 351: Nebhani, a.g.e. s. 457.

206

·--~r

__ j

Görüldügü gibi Şeyh Yavsi gerek tasavvufda gerekse şer'i ilimlerde ken­dini iyi yetiştirmiş, döneminin en meşhur mutasavvı.fları arasına girmiştir. Bursalı Mehmed Tahir'in Şeyh Yavsi'nin ilmi yönünü belirtmek maksadıyla kullandıgı "Zü'l-Cenahayn Ulemadandır"1841 ifadesi gerçekten onun ilmi se­viyesini anlatmak için söylenebilecek en güzel tabirdir1851. Ayrıca o, dönemin Osmanlı Sultanı Il. Bayezid'le iyi ilişkiler içine girmiş, yaşadıgı toplumu iyi yönde etkileyerek faydalı olmuştur.

Gerçekten hayatı boyunca ilim ve irfanla ugraşmış. dolu dolu bir hayat yaşamış ve Osmanlı Devleti ve Toplumunda II. Ebu Hanife1861 adıyla meşhur olmuş Ubussuud Efendi gibi büyük bir eviadı hediye etmiş olan Şeyh Yavsi 920/1524 yılında vefat etmiştir1871. Vefatma şu beyit tarih düşürülmüştür1881:

Kerden taleb zı hatif tarih-i 'in mus1bet

Kojta begon hisabeş der sal noh sad ve b1sr891

920

Türbesi kendi adıyla anılan camiirıin bitişiginde olup, vefat ettiği İski­lip'tedir1901. Türbenin oglu Ebussuud Efendi tarafından yaptırıldıgını Evliya Çelebi Seyahatname'sinde şöyle anlatmaktadır1911: "Eş-Şeyh Muhyiddin-i İs­kilibi-i Şeyh Yavsi naınıyla ma'ruf olan, halen kasaba içinde oglu Ebuussu­ud tarafından yaptırılan türbede medfund ur. Ol

Yine İslam Ansiklopedisi'nin "Ebussuud" maddesinde "Ebussuud Efen­di iskiJip'te babasınırı kabri ittisalinde cami ve mektep o civarda bir köprü ile İskilip havalisindeki Bag-özü mevkiinde mescid ve mektep yaptırmıştır"

(84) Bu. günümüz ifadesiyle zahiri ve batini iliınlere vakıf anlamında kullanılan bir tabirdir. (85) Sursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 199. (86) Kaba, a.g.e. c. vm. s. 146. (87) Taşköprü-zade, a .g.e, s . 33; Hoca Sadeddin Efendi, Tacü't-Teuarih, c. V, s. 256; Mecdi

Efendi. a .g.e, s . 351; Biz bu konuda yukanda görüldü~ gibi vefat tarihi konusunda Şeyh Yavsi'nin çagdaşı Taşköprü-zade ile yine ona zaman olarak en yakın tarih kaynagmın ınü­ellifı Hoca Sadeddin Efendi'nin verdigı tarihi esas aldık. Sursalı Mehıned Tahir ve Bagdat­lı İsınail Paşa, Şeyh Yavsi'n!n vefat tarihini 922/1526 olarak verir ki. bizim Taşköprü-Za­de'yi esas alarak verdiğimiz tarihten iki sene sonradır. Bkz. Sursalı Mehmed Tahir. a.g.e. c. I, s. 199; Bagctatlı İsmail Paşa. a.g.e, c. n. s. 227; Hüseyin Vassaf, a.g.e. c. n. V. 277; Mus­tafa Necati Bursalı, İstanbul ue Anadolu Euliydları, (Tugra Neşriyat) istanbul1988, s. 319.

(88) Mecdi Efendi, a.g.e, s. 351. (89) Mecdi Efendi'nin eserinde vercllgi Şeyh Yavsi'n!n vefat tarihiyle ilgili tarih olarak düşülen

bu beytın anlanu şöyledir: "Bu muslbelin tarihini gaibden talep ettim. Dedi ki: hesab et, do­kuz yüz yirmi senesinde".

(90) Fügen İlter. Bir Anadolu Kenti İskilip. (TTK Basımevi) Ankara 1992. s. 39; Ayrıca bkz. Mec­di Efendi, a.g.e, s. 351; Atayi, a.g.e. s. 344.

(91) Evllya Çelebi, Seyahatnô.me, c. III. ss. 240-241; Aynca bkz. Mecdi Efendi, a.g.e, s. 351; Sursalı Mehmed Tahir. a.g.e. c. I. s. 199.

207

kaydını görüyoruz1921. Ancak bu türbenin sanat tarihi açısından değerlendir­

mesini yapan Fügen İlter yaptığı çalışma sonucunda eskiden var olan cami­ye türbenin sorıradan eklendiği kanaatine varmaktadır1931• İlter, Şeyh Yavsi Camii'nin XV. Yüzyıl ortalarıyla XVI. yüzyılın başlarına verilebilecek tarihler arasında yapıldığıvaran bir tarihte yapıldığı sonucuna varmaktadır1941. Evli­ya Çelebi türbenin yerini iskitip'in "aşağı şehir haricindedir" ifadesiyle arıla­tır1951. Kanatlmizce türbe tabii olarak Şeyh Yavsi'nin vefat tarihi olan 9201 1514'den sorıra yapılmış olsa gerektir.

m. ŞEYH YAVSİ'NİN ESERLERİ

Hayatından da arılaşıldığı gibi ilim ve irfan, akıl ve kalb dengesini kur­muş olan Şeyh Yavsi boş durmamış bildiklerini de kaleme alarak Osmarılı ilim dünyasına ve bizlere kıymekli eserler kazandırmıştır. Tasavvuf tarihin­de Hacı Bayram Veli (ö.833/ 1430)1961 gtb i dört şiirden başka hiç bir eser yaz­ma.yıp, sadece ınsan yetiştiTıneye önem verenler olduğu gibi, Şeyh Yavsi'nin yaptığı şekilde genelde tasavvufu hem pratiği hem teoriğiyle birlikte yürüt­müş, eserler vermiş mutasavvıflara da sık sık rastlanır.

Şeyh Yavsi'nin eserleri şurılardır:

ı .. Şerh ala Variclıiti'l·Kübra li'ş-Şeyh Bedre ddin·i Simavi1971: Bu eser bizim de bu çalışmamızda esas alacağımıZ Şeyh Bedreddin'e ait olduğu ka­bul edilen Varidat198lıın şerhidir. Farklı isimlerde karşımıza çıkan bu eserin Süleymaniye Kütüphanesi nüshasının ilk sayfasında "eş-Şerh el-Müsemma li Muslihiddin ale'l-Vandati'l-Bedriyye mine'l-Hikmeti'l-İşrak" ve "el-Müsem­ma bi Hakikatl'l-Hakfiik fi Keşfi Esrari'd-Dekfiik" notları bulunmaktadır1991•

(92) M. C. Baysun. "Ebussu'ud Efendi", İslAm Ansiklopedisl. c. IV. İstanbul 1945. s. 98: Ayrı­ca bu türbe ve ca.miinin vakfiyesi içln bkz. İlter. a.g.e. "Şeyh Muhylddln ve EbussuCıd Vak­

fiyeleri-(Vakjlyeler Bölümü)-Belge (2)". ss. ı 07- ı 25. (93) İlter, a.g.e, s. 43. (94) Aynı yer. Ancak burada Fügen İlter'In Şeyh Yavsi'nin vefat tarihini ı516 olarak verir ki,

kaoaati.mizce bu İlter'in Gölpınar'lıdan vefat tarihiyle Uglll ondan naklettıgı yanlış tarih­ten kaynaklanmaktadır. Çünkü yukarda da belirttiglmi gibi Şeyh Yavsi'nin vefat tarihi çagdaşı Taşköprü-zade tarafından açıkca 920/1514 olarak verilmektedir. (Bkz. Dlpnot 32). Bkz. İlter a.g.e. s. 42: Gölpınarlı. "Bayramiyye•. İslAm Ansiklopedisl. c. II, İstanbul 1949. ss. 424-425.

(95) Evliya Çelebi, Seyahatncime. c. DI. s. 242. (96) Ethem Cebecıogıu. Hacı Bayram Veli, (Kültür Bakanlıgi Yayınlani Ankara 1991. s. ı 13. (97) Şeyh Muhyiddln Muhammed bin Mustafa eı-imadi, Şerhu'l-Vaıidcit. Süleymaniye Kütüp-

hanesi (Naliz Paşa Bölümü), no: ı 234: Mecdi Efendi, a.g.e. s. 351: Köstendilll. a.g.e. v. 152b.

(98) Taşköprü-zMe. a.g.e. s. 34: Meccü Efendi, a.g.e. s. 351: Köstendilll, a.g.e. s. 152b: Bag­datlı İsmail Paşa. a.g.e. s. 227.

' (99) Şeyh Muhyiddln Muhammed bin Mustafa el-İmadi, Şerhu'l-Vaıidcit, v. la: Bagdatlı İsma­Il Paşa, a.g.e. s. 227: İSAM'ın kurdugu Bilglsayar agına baglı Türkiye'deki 69 kütüphane­nin mevcut yOklenmiş kataloglarıru taradıgunızda bizim bu tebli~de kullandıps Süleymaniye nüshasından başka bir nüshası bulunamıştır. '

208

ı

_.J. ı

Aynı şekilde şarih, eserin 2a varağında bu şerhi Hakikatü'l-Hakatk fı Keşfi Esrari'd-Dekatk olarak isimlendirdiğini kendisi ifade ederııooı_ Eserin lb va­rağında giriş kısmında Şeyh Bedreddin'den "Sultanu'l-Alemu'r-Rasihin" şeklinde bahseden müellif, aynı yerde kendisinden bazı dostlarının Varidat üzerine bir şerh yazmasını istirham ettiklerini belirterek, isim vermeden kendisinden "Fakir" tabiriyle bahsederııoıı _

Aynı şekilde şarih veya -eğer bir müstensih tarafından istinsah edilmiş­se, müstensih- eserin sonundaki hatimede kendisiyle ve eserin bitiş tarihiy­le -ya da istinsah tarihiyle- ilgili hiç bir not kaydetmemiştir. Bu da tabü ola­rak biZim bu husustaki işimiZi zorlaştırmaktadır. Ancak yazıldığı hattın ol­dukça gelişmiş ve düzgün olduğu gözönüne alınırsa eserin ilk bakışta Şeyh Yavsi'den sonra bir dönemde istinsah yapıldığı intiba.ırp. uyandırmaktadır. Bütün burılarla birlikte eserin aslının Şeyh Yavsi'ye ait olduğu hususu çok büyük bir ihtimalle doğrudur0021 .

Yine ilk varakta, Mehmed Şerafeddinnoaı adında birisi, bu eserin Ebus­suud Efendi'nin babası Muhammed bin Mustafa'ya ait olduğunu ve Oryan­talistlerden Babinger'in, Kutbuddin el-Mekki'nin Müntehabu't-Tarih isimli kitabında "Varidat'ın şerhi zamanımız müftüsünün babası Muslihiddin el­Yavsi'ye aittir" ibaresinin varolduğunu, yine Ebussuud Efendiyle Kutbuddin el-Mekki'nin çağdaş oldukları için Kutbuddin'in Mekke'den İstanbul'a yap­tığı gezide onunla karşılaştıklarını şeklinde bilgi verir. Aynı şekilde Mehmed Şerafeddin'in ara ara eserin kenarına bazı açıklayıcı notlar düştüğünü gö­rüyoruzıı041. Eser 119 varaktan müteşekkil olup, ta'lik hattıyla yazılmış ve Varidat'ın aslından olan satırların altı çiZilmiş görülmektedir.

2- Risüe fi Ahvüi's-Siililkıı051: BursalıMehmet Tahir Efendi (ö.1343 1-1925)'den Şeyh Yavsi'nin bu eserinin Hariri-zade'nin Tıbyd.n'ı içinde olduğu­nu öğreniyoruz. BiZ, yaptığımız tetkikde bu eseri yerinde bulduk11061. Eser, Harir'i-zd.de tarafından istinsah edilerek Tıbyan içine dere edilmiştir. Genel konusu tevhid'in tasavvuftaki önemi ile başlıyarak< 1071, nefsin makamlarıyla

(100) Şeyh Muhyiddin, a .g.e, v. 2a. (101) Şeyh Muhyiddin, a.g.e. v. lb. ( 1 02) Bizim böyle bir teblig çerçevesinde Şeyh Yavsi'ye ait başka bir eserinin orijinalini bulup.

bu eserin hattıyla karşılaştırma imkanımız olmamıştır. Ancak el:imizdeki verilere göre eserin Şeyh Yavsi'ye ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriZ.

(103) Bu yazma eserin la varagmda sonradan yazıldığı belli olan ve 1339/1920 tarih kaydı bulunan bu notun sahibi tahminimizce Simavna Kadısıog!u Şeyh Bedreddin kitabının müellifi zamanının Daru'l-Fünün İlahiyat Fakültesi Kelam Tarihi Müderrisi Ord. Prof. Mehmed Şerafeddin Yaltkaya (1879-1946) olsa gerektir. Çünkü bu not Soyadı Kanunun­dan önce yazıldıiSı için sadece Mehmed Şerafeddin adı kullanılmıştır.

(104) Bkz. Şeyh Muhyiddin. a.g.e. v. 2a, v. 3a, 3b, 4b ... (105) BursalıMehmet Tahir,a.g.e, c. I, s. 199; Bagdatlı İsmail Paşa, a.g.e, s. 227. (106) Şeyh Yavsi, Risalefi Sülüki't-Tarikatt's-Süjlyye. Hariri-zacte'nin. Tıbyanu Vesaili'l-HakaUc

ji Beyani Vesaili'l-Taralk'ı içinde, Süleyman Kütüphanesi (İbrahim Efendi Bölümü-Fatih Kütüphanesi), no: 431. vv. 223a-225a.

(107) Şeyh Yavsi. Risaleji Sülükl Beyanı Tarikat1's-SCıjiyye. v. 223a.

209

1- .

1 . ' i r.

devam ederu081• Arkasından zikrin önemi. nasıl yapılması gerektigi11091 ve sü­

lfık metotlarıyla bitirir' 1 101•

Hariri-zade'nin kendisinden yaklaşık üçbuçuk asır sorıra Şeyh Yav­si'nin bu eserirıi Tıbyan'ına teberrüken alıp. gün-pmüze kadar muhafaza edilmesini sa~lamış olması. ilim dünyası adına son derece sevindirici bir olaydır. Çünkü biz, Türkiye'de Süleymaniye Kütüphane'si de dahil büyük bir kısmı bilgisayar ağ;ına girmiş tüm yazma eserlerin bulundu~u 69 kütüp­hane katalo~unda Şeyh Yavsi'nin bu eserine rastlıyamadık. Bize burada Ha­rir'i-zô.de Mehmed Kemô.leddin Efendi'ye dua etmekten başka bir şey kalmı­

yor.

Ancak Harin-zade'nin bu eseri Risô.lifi SülUki Tarllcati's-Stiflyye adıyla kaydetti~ini gördük. Sursalı'nın bahsetti~i eser, bu olsa gerektir. Çünkü Tıbyan içinde Yavsi'ye ait başka bir eser bulamadık. Ayrıca, Şeyh Yavsi'nin eserlerinden bahseden kaynaklarda başka eser isminden bahsedilmedi~ine göre bahsedilen eserin bu olması kesin gözüküyor.

Şeyh Yavsi, bu küçük nsalesinde İbn Arabl'nin eserlerinden de yarar­landı~ını kendisi ifade edernı 11•

3- Ta'likat ala Tefsiri'l-Beydaviu 121: Gerek zaman gerekse tekrıik im­kansızlıklar nederıiyle Şeyh Yavsi'nin bu. eserine ulaşamadık. Ancak, Os­manlı Müellifleri adlı esere baktı~ımız zaman Osmanlı mutasavvıflarından ve özellikle alimlerinden bir ço~unun Kadı Beydavi'nin tefsirine şerh yazmış oldu~nu gördük.

4 - Ta'likat-ı Aliu 131: Şeyh Yavsi'ye atfedilen bu eser, eski kaynaklardan

hiç birinde zikredilmedi~i gibi, biz de böyle bir eserine raslamadık.

IV. ŞEYH YAVSİ'NİN VARİDAT ŞERHİ ÜZERİNE BİR DEGERLENDİRME

Bilindi~i gibi bu eserin aslı olan Varidat gerek kültür tarihimizde gerek­se Tasavvuf tarihinde üzerinde en çok tartışılan eserler arasında olup. bu eser Osmanlı Devletinin Fetret Dönemi yaşadı@ bir zamanda isyan tertip eden ve sonuçta idam edilen Simavna Kadısıo~lu Şeyh Bedreddin (ö.823/ 1420)'e ait kabul ediliru 141

• Maalesef günümüzde ideolojik düşünen

(108) Şeyh Yavsi. a.g.e, v. 223b. {109) Şeyh Yavsi. a.g.e. v. 224a. (l ıoı Şeyh Yavsi, a.g.e, v. 224b-225a. (ı ı ı) Şeyh Yavsi, a.g.e. v. 223a. (112) BursalıMehmet Tahir, a.g.e. c. I. s 199; Bag;datlı İsmail Paşa. a.g.e. s. 227. (1 ı3) İbrahim Kestek. "Yavsu Muhammed Muhiddini İmadi". Yeşil İskilip. 7 Nisan 1973 Anka-

' ra. s. 1 ı. (114) Şeyh Bedreddin'in hayatı ve isyaru konusunda geniş bilgi için bkz. Ali. Mustafa bin Ah­

med, Künhü'l-Ahbô.r. c. V, (Daru't-Tıbaati'l-Amirel İstanbul ı277. ss. 142-ı44; Aşıkpaşa­zade. Tevarih-l Ali Osman (Aşıkpaşa-zade Tarihi). (Matbaa-i Amire) İstanbul 1332. ss. 91 -95; el-Leknevi. Kitô.bu't-Ta'li/cat's'-Seniyye (el-Fevaıdu's-Behiyye fi Teraciıni'l-Hanefiyye

210

' __ 1

J

bazı çevrelerde bu eser adeta sömürülmüş, ilmi-akademik yaklaşımdan uzak bir şekilde tüketilmiştir1115ı. Gerçekten Şeyh Bedreddin adı bir takım imajlar ve önyargılar eşliğinde anılmaktadır0 ısı. Ülkemizde Ahmet Yaşar Ocak'ın da ifade ettiği gibi Şeyh Bedreddin ve İsyanı hakkırıda oldukça faz­la sayıda araştırmalar yapılmıştır0171• Ancak bizim de burada yaralandığımız ve ilmi anlamda ciddi bulduğumuz eserlerin dışındaki çalışmalar maksatlı ve ideolojik gözükmektedir.

Ayrıca bu eserin aslının olup-olmadığı, başka bir deyişle Şeyh Bedred­din'e aidiyeti halen tartışılmaktadır. Bu eser hakkında akademik çalışmala­

nnı sürdüren Ahmet Yaşar Ocak'tan aldığımız bilgilere göre şu anda vardı­ğı nokta: Bu eserin Şeyh Bedreddin'e aidiyeti tartışılır haldedir. Ocak'ın bu tezini ileri sürerken dayandığı ilmi gerekçeler şunlardır: Birincisi; Şeyh Bed­reddin'in 823/ 1420'de vefatetiği gözönüne alınırsa, Varida.t'a ait ilk yazma­lar XVI. yüzyıldan geriye gitmemektedir. İkincisi; Ocak'ın tesbitlerine göre eserin mahiyeti ve tabiatı müellifin diğer kendi eserlerinde kullandığı üslu­ba uyrnamaktadır. Diğer bir gerekçe de; eser, bir dönem XVI. yüzyılda top­latılıp. yaktırılmıştır.

Bizim kaynaklarda rastladığımız yakma olayıyla ilgili bilgiyi Ahmed Cev­det Paşa (ö. 1313!1895)'nın verdiğirıi görüyoruz. Konuyla ilgili olarak Ah­med Cevdet Paşa: "Bedreddin'in ilm-i tasavvuftan Varidat'ı dahi meşhud­dur. Fakat İstanbul'da nüshası nayabtır (bulunmaz). Zira asrımızda Şeyhü­lislam olan meşhur Arif Hikmet Beyefendi(ö.l854-55!1270)(1 18ı, bu kitabı

içinde aynı müelli.fın eki). (Matbaatü's-Saade) Kahlre 1324. ss. 127-128: Dukas. Bizans Tarihi, çev. V. L. Mirmlroğlu.(İstanbul Matbaasıl İstanbul 1956. ss. 68-70; Kösdendilli. a.g.e. vv. 1 73b-174a; Abdülbaki Gölpınarlı-İsmet Sungurbey Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, (Eti Yayınevi) İstanbul 1966; M. Şercifeddin Yaltkaya, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin. (Evkaf-ı İslamiyye Matbaasıl İstanbul 1924/1330; Bilal Dindar. Sayh BadrAl-Din Mahmud et Ses Wariddt. (Kültür Bakanlığı Yayınlanı Ankara 1990: Fahret­tin Öztoprak. İlle Kayna/clara Göre Şeyh Bedreddln, (Kamer Yayınlan) İstanbul 1994; Mustafa Aşkar. Molla Fenari ve Vahdet-i VücCıd Anlayışı. (M uradiye Kültür Vakfı Yayınla­nı Ankara 1992. ss . 62-63; Necdet KurdakuL Simavna Kadısıoğlu Diye Müştehir Abd-i Zaif Mahmud bin İsrail (Bütün Yönleriyle Bedreddin}, (Döler Reklam Yayınları) İstanbul 1977; Müfit Yüksel. "Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin", Tezkire. İstanbul Bahar-Yaz 1994. ss. 57-101.

( 115) Bkz. İsmet Zeki Eyüboğlu. Şeyh Bedreddin Yariddt, (Der Yayınları) İstanbul 1991. Veei­hi Timuroğlu . Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin ve Vartddt. (Yazko) İstanbul 1982; Ce­mil Yener, Şeyh Bedreddin Variddt. (ElifYayınlan) İstanbul 1970; Çetin Yetkin. Tür/c Hal/c Hareketleri ve Devrimler. (Say) İstanbul 1984.

(116) Bu yorumlarla ilgili olarak bkz. Yüksel. "Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin". s. 57. (117) Ahmet Yaşar Ocak. Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Siifıli/c: Kalenderililc (XIV ve XVII.

Yüzyıllar}. (TTK Bastmevi) Ankara 1992. s. 130, dlpnot 293. Ayrıca aynı dipnot ta Ahmet Yaşar Ocak. Şeyh Bedreddin ve fıkirleri . daha sonraki devirlerde Osmanlı Düşünce Ha­yatındaki etkileri konusunda, Osmanlı İmparatorluğu'nda Resmi İdeoloji ve Buna Muha­lefet Meselesi (XV. -XVII. Yüzyıllar} ismiyle yayınlamak üzere monografik bir çalışına yap­tıgını öğ:reniyoruz .

(118) Hayatı için bkz. Müstakiın-zade. Devhatü'l-Meşayih. ss. 129- 13 ı.

211

nerede bulursa ucuz-pahalı demez alır ve hasbi olarak yakıp, imha ederdi. Binaenaleyh İstanbul'da nüshası nayab'dır. Fakir ona mu'tekid olan bir zat­ta bulup, mütaala etmiştim."11191 şeklinde bilgi verir. Ahmed Cevdet Paşa'nın verdiği bu bilgiler esas alındığı takdirde: Varidat'ın, nüshalarını İstanbul'un dışında aramak gerekir. '

Ancak Bilal Dindar'ın Varidat'lar üzerine yaptığı çalışmada esas aldığı dört nüsha ve baktığı diğer altı nüsharun tamamuu İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi'nden almış olması hayli ilginçtirn201

• Demek ki: Varidat'a karşı yakarak yo~etme gayreti içinde olan Arif Hikmet Efendi Kütüphane kayıtla­rına ulaşamamış veya buna gücü yetmemiştir. Özetle hangi kitap olursa ol­sun bu yolla yok etmek ilmi ·açıdan doğru görünmemektedir. Belki yapıla­cak tek şey böyle kitapları aniamayacak seviyede olanlardan esirgemek ve­ya ilmi olarak reddiye yazarak fikirleri çürütmektir. Öyle anlaşılıyor ki bu hususta Şeyhülislam'ın en kolay yolu seçtiği ortadadır.

Bu konuda daha önceden eserler vermiş Abdilibaki Gölpınarlı'ya göre Varidat, Şeyh Bedreddin tarafından kendisine sorulan farklı sorulara soh­betler esnasında verilen cevapların başkalan tarafından kaleme alınmış şeklidirn211• Yine Bilal Dirıdar, Şeyh Bedreddin'e ait olduğu bilinen Vartdat'ın dört fq.rklı nüshası üzerinde yaptığı ve Fransızca'ya tercüme ettigi çalışma­da Varidatla ilgili olarak şu bilgileri verit0221

: "Şeyh Bedreddin tarafından gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş bir el yazması içinde pek çok çelişki bulun­makla birlikte Vartdatların Şeyh Bedreddin gibi bir din bilgininin eliriden çıkmış olması kabul edilemez."

Bütün bu çerçevede Bilal Dindar'ın ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Va­ridat'ın Şeyh Bedreddin'e ait olması meselesi oldukça Şüphelidir. Ancak ilk Osmanlı Tarihi kaynaklarından Künhü'l-Ahbarn231'da Şeyh Bedreddin'in eserleri arasında "Tasavvufa müteallık Varidat"0241 eseri vardır ifadesi ve ay­nca meşhur Osmarılı Biyoğrafi.cisi Taşköprü-zade'nin Şeyh Bedreddin'in eserleri arasında Varidat'dan bahsetmesi hayli düşündürücüdüru251•

Öyle ki, Şeyh Bedreddin'in bu eseri hakkında Osmanlı toplumunda olu­şan tepki menkabelere, olaylara yansımış görünmektedir. Şerafeddin Yalt-

(119) Ahmed Cevdet Paşa. Kısas-ı Enbiya ue Teuô.rih-i Hulrljô.. c. n. (Bedir Yayınevi) İstanbul 1977, s. 661; Yaltkaya, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddln, ss. 69-70 (dipnot).

(120) Dindar. a.g.e, s. 60. (121) Gölpınarlı-Sungurbey. Slmavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, s. SO. (122) Dindar, a.g.e, s. 49. Dindar'ın çalışmasında bu görüş şu şekilde kayde~ektedir: " .. Il

n'est pas acceptable que !es Waridô.t soient sorties de la main d'un savant religiewc com­me Sayh Badr al-dtn ou blen qu'il y ait tant de contradictions dans un manu.scrit revu et corrigee par lui..." Bkz. Dindar, aynı yer.

( 123) Franı Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Coşkun Üçok. (Kültür Bakanlı­gı Yayınlani Ankara 1992, ss. 141-144.

(124) Ali, Künhü'l-Alıbô.r. c. V, s. 143. (125) Taşköprü-zade. a.g.e, s. 34.

212

·---=->'!

l

··-_ı

-1

-···

kaya (ö.l946)'nın Taşköprü-zade'den naklederek aldığı şu olay bunu anlat­ması açısından ilginçtir: Fatih dönemi fı.lim-mutasavvıflarından Aladdin Ali el-Arabi bir yaz mevsiminde Manisa dışında ikamet ederken, çevre köyler­den bininin imaını kendisini ziyarete gelir. Şeyh, imamdan kendisine kötü bir koku geldiğini ima eder. İmam kalkıp. elbisenini kontrol ettikten sonra Bir şey göremeyillee tekrar oturur. Bu esnada cebinden bir risa.Ie düşer. Şeyh risaleyi görünce, eline alıp inceler ve içinde icmaya aykırı fikirler oldu­ğunu belirterek kötü kokunun bundan gelmiş olabileceğini söyler. Arkasın­dan imama risa.Ieyi yakmasını söyler. İmam bu teklifi kabul etmez. Bu es­nada uzaktan bir yangın yayılır. Anlaşıldı ki, risa.Ieyi yakınayı kabul etme­yen imarnın evi yanıyordu11261 • Olayın gelişiminden anlaşılmaktadır ki daha ilk dönemlerde bu eser tartışılmakta ve içeriğine tepki gösteriliyordu. Ayrı­ca, burada görüldüğü gibi -olayın sıhhati bir tarafa- risa.Ieyi yakınayı kabul etmeyen imarnın cezası eVinin yanması olmuştu.

Yine daha sonra XVII. yüzyıl Osmanlı mutasavvıflarından Aziz Mahmud Hüdayi (ö.l038!1623), Şeyh Bedreddiri ve taraftarları hakkında dönemin padişahı II. Murad'a bir mektup gönderir. Bu mektubda: " ... ol emr de oldur ki, merhum ve mağfCırun leh Yıldırım Bayezid zamanmda Şeyh Bedreddin el-maslCıb indallahi'l-mağdCıb bir şeyh zuhCır edip Varidat adlı bir kitap te'lif edip içinde haşr-ı ecsadı inkar edip ilhad ve ibahat üzerine olup .. .''ıı 271 şek­linde ifadeler kullanarak Şeyh Bedreddin'i ağır bir dille itharn eder. Kana­atimizce Aziz Mahmud Hüdayi'nin bu şekilde Şeyh Bedreddin hakkında ağır bir dil kullanmasında Varidat'ındaki fikirlerinden daha çok, XV ve XVI. yüz­yıllarda Osmanlı Devletinin başını ağrıtmış olan Şeyh Cüneyd (ö.864!1460)'in ve Safevi hareketinin etkisi vardır. Çürtkü Şeyh Cüneyd, şii ve rafizi fikirlere sığınarak, hedefine giden yolda Anadolu'da bulunan Şeyh Bedreddin taraflarını etrafına toplamıştı"11281 Ayrıca Aziz Mahmud Hüda­yi'nin III. Murad döneminde -Padişahı Safeviiere karşı orıları yola getirmesi için teşvik ettiğinden dolayı olsa gerektir- açılan Tebriz Seferi (993!1585)0291'ne bizzat katılmış olması bu görüşümüzü destekler mahiyet­tediri ı 3oı.

Netice olarak öyle görünüyor ki bu mesele eskiden olduğu gibi günü­müzde de tartışılmaya devam edecektir. Ancak biz aksi kesin olarak isbat edilene kadar eserin Şeyh Bedreddin'e ait olduğu kabulüyle ve bu konuda-

(126) Yaltkaya. a .g.e. s. 70 (dipnot); ayrıca bkz. Taşköprü-zade. a.g.e. s. 93. (127) Aziz Mahmüd Hüdayi. Tezakir-i Hüdayi. Süleymaniye Kütüphanesi (Fatih Bölümü). no:

2572. vv. 88b-9la; H. Kamil Yılmaz. Aziz Mahmud Hüdayi Hayatı. Eserleri. Tarikatı. (Er­kanı Yayınlanı İstanbul 1991. s. 98; Yalkaya. a.g.e. ss. 72-74.

(128) Gölpınarlı. "Kızılbaş". İslam Ansiklopedisi. c. VII. [Milli E~itim Basırnevi) istanbul 1965. s. 789. (129) Geniş bilgi için bkz. Peçevi İbrahim Efendi. Peçevi Tarihi. hz. Bekir Sıtkı Baykal. c. II. (Kül­

tür ve Turizm Bakanlı~ı Yayınları) Ankara 1982. ss. 90-98; Solak-zade Mehmed Hemdemi Çelebi. Solale-zade Tarihi. c . II. (Kültür Bakanlıgı Yayınları) Ankara 1989. s. 346.

(130) Yılmaz. a .g.e. s. 52.

213

ki tartışmayı etüdüroüzün dışında kabul ederek, Şeyh Yavsi'nin esere yaz­mış oldugu şerh üzerinde çalışarak onun Tasavvufi görüşlerini ve bu eserin Tasavvuf Tarihindeki yerini tesbit etmeye çalışacagız.

V. DEGERLENDİRME

Bu hadiseler biZe, Şeyh Yavsi'nin Şeyh Bedreddin çiZgisinde Vahdet-i Vücfıd'çu bir tasavvuf anlayışına sahip alim-mutasavvıf oldugunu göster­mektedir. Ayrıca burada şunu da ilave etmek gerekir ki: Osmanlı Devletinin altı asır gibi uzun bir müddet yaşadıgından bahisle, bunu altında yatan sır­rın ne oldugu sık sık tartışılır. KanaatimiZce bu sır, Devletin kuruluş teme­lirıdeki saglamlıkta yatmaktadır. İşte, Davfıd-ı Kayseri. Molla Fenari ve Şeyh Hamid-i Veli gibi ilim ve maneviyat önderleriyle başlayan maneviyat önder­ugı, tarihi yönden "Yükseliş Dönemi" diyebilecegimiZ XVI. yüzyılda, Şeyh Muhyiddin Yavsi ile devam etmiştir.

Diger taraftar bu zatlar bu temelefikir ve ruh aşılamakla en büyük kat­kıyı yapmışlardır. Özetle, Osmanlının uzun asırlar yaşamasının espirisi ve bu uzun örnrün manevi dirıamigı, Kur'an ve Sünnet'ten ışıgıru alan saglıklı tasavvuf anlayışı ve mutasavvıflar olmuşlardır.

f-!ocam, artık, biZim buranın damadı oldugumu duyurdu, ben de söyle­yeyim, gurur duyuyorum; ama. bir Konyalı olarak. Şimdi, espri bir tarafa, hemen degerlendirme yapıyorum; Batı ve Dogu alimleri, bilgirıleri, şu yüz­yılda, Osmanlının, harıl harıl 600 sene nasıl ayakta kaldıklarını çalışıyor­larlar. Süleymaniye Kütüphanesini Yılmaz Kurt Hocam söyledi, hepimiZ de görüyoruz; sekiz kişi varsa, altısı Amerikalı, gidin bakın, araştınyorlar. Bü­tün yerli ve yabancı bilim adamları diyorlar ki: "Osmanlının 600 sene ayak­ta durmasının bir espirisi var, bu, onun temeline maneviyat aşılayan Hacı B ayramlar, Akşemsettinler ve Şeyh Yavsilerdir." Burada noktamı koyuyo­rum; hepiniZe saygılar sunuyorum.

214